5 Ocak 2011 Çarşamba

12

Soğuğun en korkuncunu görmüştü bu duvarlara kapanmadan önce Zehra, yalnızlığın en uç noktasında yürümüştü.

Karanlıktı. Her taraf karanlıktı. Zehra bu anı ilk defa yaşıyordu; soğuk ve karanlık, gürültülü bir an. Nerede olduğunu bilmiyordu. Üşüdüğü için soğuk olduğunu anlamış ama gürültülere bir anlam verememişti. Korkuyordu.

Kalktığında tek hatırladığı şeyde bu korkusu oldu. Yastığa gömülü başının ağrısını hissetti Zehra. Korku onda bir şeylerin eksikliğini anımsatmıştı. Ayakları kıpırdandı sonra Zehra’nın, bu kıpırdanma battaniyeyi oynattı: Bu da Zehra’da eksik olan şeyin ne ayakları ne de gözleri olduğunu anlamasını sağladı. Ellerini sıktı bu seferde Zehra. Hayatında bu hastaneye kapandıktan sonra sahip olduğu tek şey bedeniydi. Zehra bu yüzden bu eksiklik duygusuna bir anlam veremedi.

Ama uyuşukluğu geçmeye başlayınca rüyası yavaş yavaş canlandı. Yalnızdı. Rüyasında da her zaman olduğu gibi yalnızdı. Bu yalnızlık Zehra için farklıydı. Ama bir o kadar da tanıdık. Eskiden yaşanmış kadar tanıdık ve içine sinmiş bir yalnızlık. Karanlıktı. Bu oda kadar soğuk ve karanlık; gözlerini acıtan bir karanlık. Zehra kendisini rüyasında hissetmeye başlamıştı. Bu da onun yalnızlığını delen sesleri hatırlamasına yardımcı oldu. Sesler rüyasından da karanlıktı, ürpertici. Zehra’yı içine alan sesler; pis, mide bulandırıcı. Bu Zehra’ya kaç zamandır unuttuğu bir isteği hatırlattı; kaçma isteği. O sesleri duyduğunda da rüyasında gördüğü yerden kaçmak istemişti. Ama o gün becerememişti Zehra bunu. Kaçmaya çalıştıkça sesler daha da çok yaklaşmış ve daha çok acımıştı Zehra’nın gözleri. Zaten o gün bugündür de kaçmak istemiyordu Zehra. Ama bu isteksizlik yaşamak gibi bir hırsın sonucu değil, yaşadığı korkunun sonucuydu. Kaçmayacaktı Zehra ama mutlu olmak, yaşamak için değil; aksine bir daha hatırlamamak için, yaşamını sonlandırmak için kaçmayacaktı.

Zehra rüyasını ikinci kez bu sefer uyanık olarak yaşadıktan sonra düşünmeye başladı. Durup beklediği şeyi düşündü. Beklediği, istediği şey ölümdü.