22 Aralık 2010 Çarşamba

11

Her şeyi bırakmıştı. Dünü, bugünü, hatta geleceğini bile dışarıya bırakmış; buraya kapanmıştı. Üzüntüleri de yoktu burada, sevinçleri de. Buradan içeri ne keder, ne sevda ne de yaşam girebilirdi. Bedenini duvarlarla kapatmıştı, ağzını elleriyle, kalbini ise tüm bedeniyle. Yalnızlıkları çağırdı yanına, sadece yalnızlıkları… Yalnızlıklarına duvara zarar vermeden yanında olmalarını öğretti. Kendi de böylece bunu öğrendi.

Ama tek bir şeyi atlamıştı; pencere ve bunu açan eller. Bu yüzden kaldıramadı Zehra bu olayı. Yalnızlıkları pencereden kaçtı ve Zehra şimdi çaresiz, korumasız kaldı. Ağzını kapatamayacağını düşündü artık. Ne ağzını, ne kalbini, ne de kalbini kapatan bedenini. Üşümesine yol açtı bu durum Zehra’nın; titremesine. Kapatamadığı ağzı yalvarmaya başladı: ‘Anne beni de yanına al’ diye. Kalbi hızla çarpmaya, bedeni ise (duvarlar örtmediği için kendini) titremeye…

Zehra anlamaya çalıştı olanları. Zehra’nın hayatında artık yalnızlıkların yerini yeni bir insan alıyordu; beyaz önlüklü, güler yüzlü, güven verici insan…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder