2 Aralık 2010 Perşembe

10

Hayatında yeni bir pencere açmıştı; şu an bu dört koca, soğuk duvarın arasından pencereyi açan eller. Açılan pencereyle beraber karlarla kapandığı bu soğuk yerde bir anda canlandı. Bahar gelmişti. Sıcacık içini ısıtan bahar... Uzun zamandır burada olduğunu o an anladı. Koskoca bir mevsim geçmişti. Karlar yağmış ve o bunu görememişti. Karları ne çok severdi. Farklıydı onun için kış, buraya kapanana kadar. Özledi. Sıcacık evinde pencerenin önünde karları seyretmeyi, sıcacık battaniyenin içine girmeyi, kalın giysiler giyinmeyi... Severdi, karda sıcak yemekler yemeyi. Ama kışı yaşayamamıştı. Onun için bu kış sadece soğuk geçmişti. Korkunç ve soğuk. Sevemedi o yüzden bu duvarları. Kendiyle arasına girdiği yetmiyormuş gibi kışla da arasına girmişti bu itici duvarlar. Biraz daha tiksindi burada olmaktan.
Bir süre sonra kendinden de tiksinmeye başladı. Çünkü o zaten bu kış ölmemiş miydi? Annesiyle birlikte kendi de girmemiş miydi tahtalar arasına? Baharı görmek ona iyi gelmedi. Çünkü tabut görevi gören duvarlar ardında yaşamın olduğunu hatırlamaya başladı. Bu da ölü bir ruhu rahatsız etmekten başka bir işe yaramadı.
Yüzünü battaniyeyle kapattı. Artık onun için ne bahar vardı ne de kış. Tabutuna kapanmıştı ve tabutlar asla dışında kalan yaşamı göstermezdi insana. Pencereyle dışarı bağlı değildi tabutlar. Duvarlardan daha çok nefret etmeye başladı. Ama bu sefer soğuk veboğucu olduğu için değil, dışarıya bağlı olduğu için.
Yalvarmaya başladı yalnızlığa: 'Lütfen al beni de yanına'...

1 yorum: